Kemerköy Termik Santrali yangının kendisine doğru yaklaştığı bilgisinden sonra stok sahalarını boşaltmaya başlamıştır. Ama yangına karşı nasıl bir önlem alacaklarını hemen şeffaflıkla açıklamadılar. Bu süreçlerde özellikle şeffaf olmak ve doğru bilgi paylaşımı yapmak gerekir. Çünkü bu gibi durumlarda kısa sürede ciddi spekülasyonlar ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla insanların aklını karıştıracak bilgi kirliliğinden uzaklaşmak ve krizi yönetmek için şeffaflık çok önemlidir. Tesis, 5 Ağustos 2021 tarihinde açıklama yaptı. Yeniköy Termik Santrali ise hala bir açıklama yapmadı. Yetkin bir açıklama beklediğimiz diğer bir kurum ise Muğla Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’dür.
Yerelden gelen görüntülere göre bölgeden havadan kül yağmaktadır. Kemerköy Termik Santralinin de yangından etkilenmesi sonucu alandaki hava kirliliği oranı daha da artmıştır. Fakat yangın termik santralin tamamını etkileyecek boyuta ulaşamadan söndürüldüğü için korkulan olmamıştır.
4 Haziran 2021 tarihinde yayımladığımız “Özelleştirilmiş Termik Santraller ve Çevre Mevzuatına Uyum Süreçleri “adlı raporumuzda Muğla’daki yangınların tehdit ettiği hem Kemerköy hem de Yeniköy termik santralinin çevre izni olan termik santrallerden olmasına rağmen vahşi depolama ile atık yönetimi yaptıklarını kurumsal akademik raporlarını deşifre ederek ortaya koymuştuk. Öte yandan, bu tesislerin atık sahaları ormandan açılarak kazanılmış alanlardır. Yeniköy ve Kemerköy termik santralleri için çok fazla yetersizlik söz konusudur. Konu hakkında bilgisi olmayan kesimler, termik santral ormanların içine yapıldığı zaman, ormanın tesisten kaynaklı kirli havayı temizlediği fikrine kapılmaktadır. Ama bu düşünce yanlıştır! Hatta termik santralden kaynaklı kirlilik yükü ile orman ekosistemi de olumsuz etkilenmektedir. Kemerköy ve Yeniköy Termik Santralleri bu konuya en iyi örneklerdir. Bunun için raporumuza göz atmayı unutmayınız.
Muğla’da Hava Kirliliği Durumu Nedir?
Yangın eğer termik santrale sirayet etseydi bizler biranda zehirlenecektik ama zaten çok uzun yıllardır da zehirlenmemize izin veriliyordu.
CAN Europe tarafından hazırlanan “Kömürün Gerçek Bedeli Muğla” raporuna (2019) göre Muğla yöre-sinde yer alan ve bu çalışmaya konu olan 3 önemli kömürlü termik santral Yatağan, Yeniköy ve Kemerköy termik santralleri, her yıl doğaya 1 tondan fazla civa salmakta ve bu civanın %20’si Akdeniz’de deniz suyuna çökelerek balıkların dokularında birikip besin zincirine karışmaktadır.
Enerji ve Temiz Hava Araştırmaları Merkezi (CREA) ve Greenpeace tarafından yayımlanan rapora göre Kemerköy, Yeniköy ve Yatağan kömürlü termik santrallerinin olduğu alan Muğla’daki ana SO2 sıcak nokta kümesinin olduğu kısma denk düşmekte ve Türkiye’deki en büyük sıcak emisyon noktası olma özelliği taşımaktadır.
Orman yangınları nedeniyle bölgede zaten var olan hava kirliliği daha yüksek bir tehlike boyutuna ulaşmıştır. European Centre for Medium-Range Weather Forecasts tarafından yayımlanan PM2.5 kirlilik
Hava kirliliği ciddi bir halk sağlığı meselesidir. Özellikle içerisinde bulunduğumuz Kovid-19 pandemisi sürecinde daha da önem kazanmıştır. Nitekim Partikül Madde 2.5, insan saçının tek bir telinin yaklaşık %3’ü büyüklüğündedir. Solunum yoluyla vücudumuza çok kolay bir şekilde girebildiği için kalp ve damar hastalıklarının önemli bir tetikleyicisi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Orman Yangınları Sezonu
Bu yaşanılan orman yangınına neden olan tüm süreçleri birleştirdiğimizde yapay bir felaket olduğu görülmektedir.
İklim değişikliği nedeniyle tırmanan sıcaklık değerleri + orman yangınlarına neden olmak=BİZİM HATAMIZ
Türkiye bir Akdeniz havzası ülkesi olarak iklim değişikliğinin en çok kuraklık etkisine maruz kalacak ülkeler arasındadır. Akdeniz iklimi ise zaten yaz kuraklığının yaşandığı bir iklimdir. İklim değişikliği nedeniyle ise yazlar daha sıcak geçmeye başlamıştır. Dolayısıyla Akdeniz havzası yaz aylarından iklim değişikliğinin de etkisiyle zaten potansiyel bir yangın havzası konumundadır. Fakat Türkiye’de son yaklaşık 1 hafta-10 gündür görülen orman yangınlarının peşi sıra ve düzenli olarak ortaya çıkması bu olayların doğamıza, bize ve gelecek nesillerimize karşı bir saldırı niteliğinde olduğunu kanıtlayan durumlardan biridir. Ayrıca belirtmekte fayda var ki: Türkiye terör bölgesinde konumlanmış bir ülkedir. Dolayısıyla küçük bir kıvılcımla başlayan olaylar kolaylıkla geniş alanlara yayılabilmetedir. Bu nedenler Türkiye’yi uyum önlemleri alma konusunda daha kararlı kılmalıydı. Çünkü insan ihmalleri veya kasıtlı olarak ormanların yanması/yakılması sonrasında alanı etkisi altına alan yangınlar, normalden daha yüksek sıcaklık değerleri nedeniyle çok daha geniş alanlara çok daha kısa sürede yayılabilmekte ve hızla afet boyutuna ulaşabilmektedir. Orman yangınlarının büyük problem oluşturduğu Muğla yöresi, T.C. Tarım ve Orman Bakanlığı Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün kuraklık analizi haritalarına göre de halihazırda olağanüstü, çok şiddetli ve şiddetli kuraklığa (Temmuz 2019- Haziran 2021 SPI haritası) maruz kalmaktadır.
Türkiye bugünlerde yine afeti yönetmeye çalışıyor. Oysa biz riski yönetmeliydik. Çünkü Türkiye bu riski yönetmeye dayanak sağlayacak planlara, altyapıyı oluşturacak teknolojiye ve uzman birikimine sahiptir.
Bu süreçte bir an önce orman bölgelerine Çevre ve Şehircilik Bakanlığı (ÇŞB) tarafından hava kalitesi ölçümü için mobil ölçüm cihazlarının gönderilmesi gerekir. Bir an önce kirlilik ölçümlerinin yapılması lazım. ÇŞB’den elde ettiğimiz bilgilere göre ÇŞB’nin böyle bir çalışma yapmayı planlandığı, uzmanlarını alana göndereceği ve en yakın zamanda ölçüm yapacakları netleştirilmiştir. Bu işi yapmak mevzuata göre ÇŞB’nin sorumluluğundadır. Ölçümlerin yapılması önemlidir. Çünkü ölçmediğimiz şeyi yönetemeyiz. Dolayısıyla ölçüm bizim rehabilitasyon sürecimizin bir parçasıdır.
Orman Yangınları Sonrası Ne Yapılmalı?
Ormanlarda erken uyarı sistemlerine ihtiyaç var. Böylece riski önceden görüp yönetebiliriz.
Orman alanlarına erişim kontrollü bir şekilde sağlanmalı
Orman alanlarında ateş yakmaya izin verilmemeli
Orman alanlarda plastik materyaller ve cam şişelerin kullanımına izin verilmemeli
Yangın gözetleme kulelerinin konumları gözden geçirilmeli
Uydu sistemleri-termal haritalar- aktif olarak izlenmeli
Orman yangınları sonrası ekolojik restorasyon kapsamında fon bulabilmek için Paris iklim anlaşması imzalanmalı
Kamu politikalarını iklim değişikliğine uyumlama konusu tekrar gözden geçirilmeli
Destek İhtiyacımızın Paris Anlaşması ile Alakası Nedir?
Paris İklim Anlaşması, bizim ciddi anlamda destek alacağımız bir platformdur. En başta Paris Anlaşması hukuki olarak bağlayıcılığı olan bir metin değildir. Ülkemiz Paris Anlaşmasını imzalamış ama onaylamamıştır. Paris Anlaşması, dünyada 197 ülkeden Türkiye’nin de içerisinde bulunduğu sadece 6 ülkenin meclisinden geçmemiştir. 1-12 Kasım 2021 tarihleri arasında İskoçya’da yapılacak olan 26. Taraflar Konferansına Türkiye Paris Anlaşmasını onaylamadığı için gözlemci statüsünde katılacaktır. Yani müzakere masasında yer alamayacaktır. İklim müzakerelerinde her ülke kendi menfaatini düşünmektedir. Biz eğer müzakere masasında oturuyor olsaydık, bu sene çıkan orman yangınlarında iklim değişikliğinin etkisi olduğunu, onların da bu afette paylarının olduğunu söyleyebilirdik. Bu konuda desteğe ihtiyacımız olduğunu, ormanlarımızın restorasyonunu sağlama konusunda mali destek isteğimizi büyük oranda dile getirebilirdik.
Neden Uyum?
Dünyadaki tüm ülkeler biranda yenilenemeyen enerjiden vazgeçemez, tabiri caizse dünya şartelleri biranda kapatamaz. Bu nedenle her ne kadar birçok ülke kendisine sıfır karbon hedefi belirlese bile IPCC’nin 5. Değerlendirme Raporu’nda kullandığı RCP iklim senaryolarına göre sıcaklıklar artmaya devam edecektir. Dolayısıyla iklim değişikliğine uyum sağlamak zorundayız. Eğer biranda kömürden ve petrolden vazgeçemiyorsak ve bunu yapmak için bir sürece ihtiyacımız varsa o zaman iklim değişikliğine uyumlu hale gelmeliyiz. Böylece riskleri afet boyutuna ulaşmadan yönetmek için bir şansımız olacaktır.